GİRESUN EFSANE VE MANİLERİ
Amazonların
Adası
Kıyıya 2.5 kilometre
uzaklıkta bulunan 40 bin metrekarelik Giresun Adası, Karadeniz'in tek
adası olmanın yanı sıra Amazonlar'ın yaşadığı ada olarak da bilinir. Her
yıl 20 Mayıs'ta yapılan şenliklerde tekne turları düzenlenen ada ilginç
bir ritüele de ev sahipliği yapar: Ana tanrıça Kybele'yi temsil eden üç
ayaklı "Hamza Taşı"nın altından geçen Giresunlular soylarının devam
edeceğine inanır...
Bir
Ask Efsanesi:
Giresun'u kuranlarin,
Orta Asya'dan göç eden Kalipler, Tibarenler gibi Türk oymaklari oldugu
söylenir. Kalipler, Türklerin geleneksel meslegi olan demirciligi, burada
da yürütmüsler, hatta demire su vererek çeligi ilk bulan ve dünyaya
tanitanlar, bunlar olmuslardir. Ilk ve ortaçaglar, Anadolu tarih
zincirinde, kesintisiz yerini alan Giresun, 1461 yilinda Fatih Sultan
Mehmed'in eliyle, Pontuslardan alinarak, Osmanli devletine katilmistir. Bu
devrin izlerini tasiyan bir kal'a ile bir saray kalintisi, bugün
Giresun'un taninmis eserleri arasinda sayilir. Bir de adasi var
Giresun'un. Dogu Karadeniz de tek adadir bu. Kalebayir'dan 4 kilometre
kadar kuzey doguda bulunan, eskilerin Aretios dedikleri bu küçük ada, ask
efsaneleriyle doludur. Dediklerine göre, binlerce yil önce, Giresun'da
yasayan krallardan birinin, genç ve güzel bir kizi varmis. Kiz, gelinlik
çagina basinca, komsu krallardan dünür üstüne dünür gelmeye baslamis. Kiz,
kim olursa olsun, gelenlere "hayir" diyor, baska bir sey demiyormus. Onun
yüregi, Giresun Kal'asinin eteginde, koyunlarini otlatan yagiz benizli bir
çoban için çarpiyormus. Gönül bu ya, ferman dinlemez, çoban, yamaçtan
kavalini üfledigi zaman, kizcagiz pencereye kosar, hem dinler, hem
aglarmis, bu umutsuz aski için. Gel zaman, git zaman Çoban'in gönlü de
kral kizina düsmüs. Bu yakici ask, aylarca sürmüs.
Kizin, gelen dünürlere
"Hayir" cevabi üzerine, kral, sormus, sorusturmus, sonunda meseleyi
anlamis. Küplere binen kral, kizini, Giresun'un karsisindaki bu adaya
sürmüs, buradaki manastira kapatmis. Çobani da yakalatarak, Manastirin
karsisindaki yasli bir çinarin dallarina astirmis. Ertesi gün de, kizin
cesedini, Manastirin kulesinde sallanir bulmuslar.
Bu yürekler acisi ask
öyküsü yillarca unutulmamis. Her yilin yirmi mayisinda, Giresun'da bir
töre vardir. Genç kizlar, taze dullar, bu adinin kiyisinda yikanir, tas
atar, böylece mutlu olacaklarina inanirlar.
Giresun'un inanç ve
efsanelerinde, binlerce yillik tarihin aci tatli olaylarina ait izler
vardir. Giresun Kal'asindaki, bir zamanlarin sifali kuyusu Kufa Suyu,
bugün de ziyaret edilir. Söylendigine göre, bu su testilerle krallara
gönderilir, onlarin türlü sikintilarina çare olurmus. Kal'adaki Seyid
Vakkas Türbesi ise, Giresun'un Fatih Sultan Mehmed eliyle fethi sirasinda
yararliklar gösteren ve bu savaslarda sehit olan komutaninin anilarini
tasir.
SİS
DAĞI- GELİNKAYA EFSANESİ
Sis Dağı, Doğu
Karadeniz dağ sırasında yer alan, denizden yaklaşık 2.200 m yüksekliği
olan bir dağdır. Giresun'un Görele ilçesinin 30 km güneyinde bulunan Sis
Dağı, yörenin en yüksek dağıdır. Görele ve çevre ilçelerin halkı, yazları
Sis Dağı yaylasına çıkıp, birkaç aylık burda kalırlar. Bu yaylada yaz
aylarında kurulan ve halk arasındaki yaygın adıyla "Sis Pazarı" olan
panayır, yakın çevrenin çok renkli bir festivali sayılır. Bu
pazar-panayır, haftanın cumartesi günleri kurulur, tüm yaz boyunca sürer.
Sis pazarında, türlü alış-verişin yanında, yenilip içilir, eğlenilir.
Renkli yerel giysilerle genç kızlar, delikanlılar, davul-zurna ve kemençe
eşliğinde horonlar oynar, folklor gösterileri yaparlar.
Görele yöresi
folkloru, Sis Dağı'ndan derin izler taşımaktadır. Halkın sevinci,
üzüntüsü, neşesi, tasası hep Sis Dağı ile doludur. Sis Dağı, yöre halkının
dünyasında, en büyük dağdır. Hani ne derler, ' Başka büyük yok' tur. Sis
Dağı'nın doruğundan, Karadeniz'i, Görele'yi, Giresun'u, hatta İstanbul'u
ve dünyanın öte ucunu görebilirsiniz. Halkın inancı budur. Çevre halkının
ezgileri, türküleri, deyiş ve ağıtları Sis Dağı ile doludur:
Sis Dağı beri bakar,
Suyu bulanık akar.
İki gözümün biri,
Dayma(daima) güzele
bakar.
Oy Sis Dağı, Sis Dağı,
Ben yemem koyun yağı.
Kızlar benden istiyor,
Zülüfüne gülyağı.
Oy Sis Dağı, Sis Dağı,
Eritemedin karı.
Bu yıl da böyle
geçsin,
Yüreğimin efk'rı.
Sis Dağı, çevre
halkıyla nerdeyse bütünleşmiş, onların günlük yaşamının bir parçası
durumuna gelmiştir. Halk söylenceleri, efsaneler de Sis Dağı'ndan izler
taşır. Bunlardan birisi de "Gelinkaya Efsanesi"dir:
Gelinkaya, Sis
Dağı'nın güneybatısında, Görele'nin 30 km güneyindedir. Kuşköy'ün
doğusundaki yamaçlarda bulunan doğal bir engebedir. Bu doğal kaya- engebe,
Sis Dağı'nın yamacına yaslanmış, 30-40 m yükseklikte ve bebeğini sırtında
taşıyan bir kadın görünümündedir. Halk arasındaki yaygın söylencesi
şöyledir:
Uzun mu uzun, ama çok
çok uzun yıllar önce, güzel bir gelin varmış. Bu gelinin, çok sevdiği
kocasıyla bir de çocuğu varmış. Karı kocayla birlikte oturan bir de yaşlı
kaynana varmış. Bu ailenin geçimi, hayvancılığa dayalıymış, küçük baş,
büyük baş hayvan besliyorlar, çobanlık yapıyorlarmış. Yaşlı kaynana, karı
- koca - çocuk üçgeninden oluşan bu mutlu ailenin mutluluğunu
gölgeliyormuş. Kaynana çok titiz, kavgacı, yüzü gülmez, gürültücü, sert ve
geçimsiz birisiymiş. Cadaloz, yöresel deyişle 'acuze'nin tekiymiş. Hele
hele genç gelinine karşı çok sert, kırıcı ve acımasızmış. Genç gelin,
çoktan bu yaşlı acuzeyi terkedip gidermiş ya, ne var ki kocasını ve
çocuğunu çok seviyormuş. Bu sevginin verdiği güçle, kaynanasının baskı ve
işkencelerini göğüslemeye çalışıyormuş.
Günlerden bir gün,
genç gelin, yanında çocuğuyla birlikte, Sis Dağı'nın yamaçlarına inekleri
otlatmaya gitmiş. İneklerden biri, Sarıkız diye adlandırılan, çok hoyrat,
dikbaşlı, ötekilere uymayan, onlardan ayrılıp ormanın derinliklerine giden
bir hayvanmış. Genç gelin, bebeğini avutup emzirirken, Sarıkız kaşla göz
arasında yok olmuş. Öteki sığırlardan ayrılıp, ormanın derinliklerinde
yitip gitmiş. Gelin, neden sonra ineğin yokluğunu, yittiğini farketmiş,
aramaya başlamış.
Genç gelin, Sarıkız'ı
bulabilmek için Sis Dağı'nı dolanıp durmuş, her yanı aramış. Ama yok, yok,
yok. Yer yarılmış da sanki Sarıkız onun içine girmiş, aramadık yer
bırakmamış, ama yine yok. Akşam yaklaştıkça, gelinin yüreğini korkular
daha çok sarmış. Hem de bu kez, iki kat korkmaya başlamış: eve gitse,
ineksiz, Sarıkız'sız nasıl gidecek? Burda, ormanda kalsa, börtü böceğin,
kurdun kuşun elinde nasıl kalacak? İşte böyle, iki katlı, iki yanlı
korkular kaplamış körpecik yüreğini. Tanrının günü kendisiyle kavga,
gürültü yapan kaynanaya yeni silahlar verecekti. İşte bu nedenle, gelinin
yüreğinde kat kat korkular yığılmış. Öyle korkular yığılmış ki "Sis Dağı
kadar." Eve gitmesi de , ormanda gecelemesi de olanaksızmış. Ne yapsın?
Umarsız, çıkar yol
bulamayan genç gelin, çocuğu sırtında, bir süre daha ormanda dolanmış,
aramış. Hiçbir şey, hiçbir iz bulamamış, ağlamış, gözyaşları akan derelere
karışmış. Karanlık bir iyice bastırıp, gecenin yüreklere korku veren
sessizliği çökmüş, her yanı kaplamış. Korku, nerdeyse elle tutulur olmuş,
gelinin tüm dokularına işlemiş. Artık yapabileceği hiçbir şey yokmuş. Son
bir çabayla, "Tanrım, ya beni kuş et uçur, ya da taş et dondur." Diye
yakarmış. Gelinin yalvarışları kabul olunmuş, o anda taş olup donmuş,
öylece, sırtındaki çocuğuyla kalakalmış.
İşte o gün bu gündür,
Sis Dağı'nın yamacına yaslanmış olan Gelinkaya, sırtında çocuğuyla, gelip
geçenlere, binlerce yıl ötesinden, kendi öyküsünü anlatıp durur.
Maniler
Maniler, Giresun'un en
ilginç anonim ürünleri arasında yer alır. Manilerin konulan genellikle
halkın geçim kaynağını oluşturan, fındık, mısır gibi geleneksel ürünleri
ile ilgilidir.
GİRESUN'DAN
MANİLER:
Atma türkü
atarım Fındık kırdım iç ettim
Yüreğini yakarım
Yaylalara göç ettim
Fındığı dizi eder
Yarim senin yüzünden
Boğazına takarım Ben
bu canı hiç ettim
Gidiyorum yaylaya
Ah fındığım fındığım
İki at bir katırla
Dallarına konduğum
Sana fındık
yolladım Vermedi seni bana
Ye de beni hatırla
Sakalını yolduğum


 |